Son günlerde yaşanan gelişmeler, bazı kesimlerin halkı sokağa çağırarak toplumsal huzuru bozma çabası içinde olduğunu gösteriyor. Oysa devletin adalet mekanizması bellidir ve hukuk, delil ve belge olmadan karar almaz. Hukukun üstünlüğüne inanmak ve devletin işleyişine güvenmek her vatandaşın sorumluluğudur.
Şayet bir suçlu varsa, adalet gereğini yapacaktır. Ancak suçluyu aklamak ya da adalet sürecini etkilemek için sokak çağrıları yapmak, ülkeye ve millete zarar vermekten başka bir işe yaramaz. Bu tür girişimler, toplumsal huzuru bozarak kaosa zemin hazırlamaktan öteye gitmez.
Daha önce, 15 Temmuz hain darbe girişiminde, devletin başı olan Cumhurbaşkanımız halkı demokrasiyi ve milli iradeyi korumak için sokağa çağırdığında, aynı çevrelerin halkın evde kalmasını telkin ettiğini unutmamak gerekir. O dönemde darbecilere karşı koyan vatandaşlara yönelik küçümseyici ifadeler kullananlar, bugün halkı sokağa çağırarak neyin peşindedir?
Bugün, bir siyasi şahsiyetin hukuk süreci bahane edilerek halkı kışkırtmaya çalışılması, iyi niyetli bir tavır değildir. Türkiye’nin iç huzurunu bozacak her türlü girişime karşı dikkatli olunmalıdır. Devlet, anayasal çerçevede adil bir süreç yürütecek ve hukuk herkes için işleyecektir.
Devlete, yargıya güvenmek ve milli birlik içinde hareket etmek her vatandaşın görevidir. Algı operasyonlarına kapılmadan, sağduyulu bir duruş sergilemek ülkemiz için en doğru adım olacaktır.
Yetkililerin halkı doğru bilgilendirmesi, bilgi kirliliğinin önüne geçmek adına büyük önem taşımaktadır. Medya manipülasyonlarına karşı uyanık olmak, sosyal kaosa sürüklenmemek için devletin açıklamalarını sabırla beklemek gerekmektedir.
Unutulmamalıdır ki sokaklar çözüm değildir. Ülkemize zarar verecek adımlardan kaçınılmalı, sağduyulu hareket edilmelidir.